30 Ağustos 2009 Pazar

Yaka Kaldırma - Twitter - Ayşe Özyılmazel - Hıncal Uluç & Ayşe Arman

Şimdi bu yaka kaldırma hadisesini başlatan elimizdeki yazılı kaynaklara göre Eric Cantona'dır. Günümüzde ise Volkan Demirel ve Arda Turan bu yaka kaldırma olayını pek severler. Tabi onlar Cantona gibi maç esnasında değil, öncesinde ve sonrasında yaparlar bunu genelde. Beğenmesem de tarzdır bir şey diyemem. Ama Antalya'nın 40 derecelik bir yaz gününde yakasını kaldırmış alnından şıp şıp damlayan terlerini gördüğüm adama acırım, üzülürüm. Dalgamı da geçerim kusura bakmayın da. Fena bir görüntüdür. Yalnız o da değil zaten bu işi yapan. Son bir yıldır artarak devam etmekte yaka kaldıranlar. Sinirli abilerdir hafiften bunlar. Yer yer de kasıntı. Yer yerdir çünkü mekana göre değişir kasıntılıkları. Yürüyüşler, kollar ve ellerinde tuttukları sigara paketi telefon cüzdan ile süper kombindir yakaları da. Bence yapmayın. Yine de siz bilirsiniz.

Gelelim kolsuz body giyen erkek modellerimize. Size de laflar hazırladım kaçmayın. İyi göründüğünüzü düşünüyorsunuz değil mi? Ama kadınların geneli başını çeviriyor sizi görünce. Haberiniz olsun.

Ayşe Özyılmazel'in sesi iğrenç ötesi. Kendisini müzisyen ve şarkıcı ilan etmesi ise komik. Önündeki monitörler arızalı galiba. Bu kadının kendini duymadığına adım gibi eminim. Ayrıca yemek ilgi alanım demiş Twi'de. Belli oluyor bu durum fazlasıyla ve fazlalıklarıyla.

Twitter da dedikodu kazanı olmuş bu arada. Ünlüler Çiftliği havasında. Bol bol aramalar yapıyorum canım sıkıldıkça. Hangi ünlü kime giydirmiş haberiniz oluyor.

Son olarak Ayşe Arman gitgide vamplaşıyor. Nasıl mı? Hıncal Uluç ile yaptığı son röportajdaki fotoğraflar! Buradan bakabilirsiniz. Kimbilir daha ne gibi fantazileri var. İlerleyen zamanlarda göreceğiz. HELLO'nun 5. yaş kutlaması için Nihat Odabaşı'na verdiği fotoğraflar da bir o kadar ilgi çekiciydi.

Ayşe Arman polis, Hıncal Uluç suçlu. Sorgu fetişi şeklinde geçen bu röportajı da buradan okuyabilirsiniz.

Hıncal Uluç herkesin kötü dediğine iyi diyen, iyi dediğine ise kötü diyen bir yazardır. Yıllardır böyle ayakta kalmıştır. Gücünü de bu zıtlıktan alır zaten. Herkesin iyi dediği şeylere o da iyi dese ne farkı olur kim okur ki. İlgiyi başka yöne çekip, "ama Hıncal böyle yazmış" dedirtiyor. Medyadaki gücü ve kamuoyu üzerindeki etkisi de bu bir bakıma. Spor olsun magazin olsun, kültür-sanat olsun hep bir karşıt görüş bildirir genel kanının aksine. Ayşe Arman'ın HELLO dergisi için verdiği pozlara, bu Ayşe Arman değil ki Ayşe olsaydı bir şeyler söyleyebilirdim diyerek ayar vermişti. Ayşe Arman sorularıyla rövanşı almış gibi duruyor. Röportaj güzel olmuş. Ama fotoğraflar çok amatör geldi. Seks sorgusu şeklinde geçmiş elbette fotoğraflardan da anlaşılacağı üzere bu yüzden iftardan sonra okuyun diye de not düşmüş Ayşe Arman :)

Bütünlemelerim var haftaya. Son sınıfa geçmem şart oldu. İki üniversite birden zor oluyor ama yer kaplar cv'mizde dursun zararı dokunmaz.

Yalç..

20 Ağustos 2009 Perşembe

Tatlı Diye Alınan Yeşil Biberin Acı Çıkması Ne Acı

Tayyip'siz mizah dergisi Cici'nin 2. sayısında Altay Öktem güzel bir yazı yazmış. Yazının tamamı derginin birçok yeri gibi güzel. Tavsiye ederim Cici'nin alınmasını. Altay Öktem'in malum yazısına dönecek olursam şöyle diyor:

"Ama insan, her nedense, kendinde olmayan şeylerin peşine düşer, anlamadığı şeyleri, tatmadığı duyguları dert edinir. Ulaşamadığı, elde etmeye çalıştığı şeyleri anlamaya çalışır, kurcalar durur. Sevgidir hayatın temeli, önüme çıkan herkesi isnistasız seviyorum, kucak açıyorum herkese diyerek yüzünde ebleh bir tebessümle dolaşan insanlar, huzursuz, sıkıntılı, problemli tiplerdir genelde. En güzel aşk romanlarını, bir türlü sevmeyi beceremeyen, ailesinden, çevresinden doğru düzgün sevgi görmemiş tipler yazar. Çünkü kafasına takar aşkı, nasıl bir şeydir bu, diye hayretle inceler. Aralıksız araştırır!

Aşık olansa, o aşkı bütün keyfiyle yaşıyordur zaten. Yaşamak varken oturup yazana, en azından salak denir. Aslında daha ağır şeyler de denebilir ama ağzımı bozmayayım şimdi... Ancak yaşayamayanlar yazar: yaza yaza tatmin olurlar. Yazmak, mastürbatif bir duygudur yani."

Yazı daha uzun ve daha güzel kısımları da var ama hepsini yazmayacağım elbette. Alıntıladığım kısım yetti bana. Hep bu fikre inanırdım da böylesine samimi cümlelerle ifade edememiştim. Altay Öktem'e hislerime tercüman olduğundan ötürü teşekkürü bir borç bilirim heh.

Bilenler bilir ben çok takılırım Tuna Kiremitçi'ye. İyidir hoştur da Tuna, aşk ile derdi olan adamlardandır fazlaca. Aşk onu hep örselemiştir. Yazdı, söyledi, yazdı, kötü söyledi ama yok olmadı. Yetmedi. Şimdi de bir film yazıp çekmiş Adını Sen Koy diye. Özünde tabi ki yine bir aşk filmi ne beklerdin ki? Kendi söylemiş "özünde bir aşk filmi" diye. Bıkmadan, yorulmadan hala aşk diyebiliyor adam cidden takdir edilesi şu çabası. Başka derdi yok mu acaba bu hayatta diye düşünmeden edemiyorum. Altay Öktem haklı galiba.

Söylenen ve yazılan her şeyin gerçekten olduğuna her anıyla yaşandığına inananlar var. Öyle ki her yeni gelen öncesiyle ilgili sorular sormaya bayılıyor. Anlatsan da yeterli olmuyor. Yazılan her şarkı, yazılan her yazı birebir olmuşcasına onlardan ve tam olarak öyle olmamış o anlardan nefret ediyor. Onları edebi bir metin olarak göremiyor. Geride kaldığını, o günlere ait bir boşalma olduğuna inanamıyor. Sorun mu? Benim için değil. Ama soru? Kırmadan, üzmeden cevap vermek, köşeye sıkışmış gibi hissetmek can sıkıcı. Köşeye sıkışmış gibi çünkü bu gibi anlarda kelimeleri seçmek zor. Ağından çıkacak her kelime incitici olabilir.

Altay Öktem'in dediği gibi yazmak, resim yapmak, fotoğraf çekmek vs. mastürbatif hareketlerdir. Birçok blogger bilir ki atılan postların büyük çoğunluğu kendini tatmin etme duygusundan ileri gelir. Yazdıkça, çizdikçe, söyledikçe mutlu hissedersin. Anlattığın şeyi öyle güzel bir hale sokarsın ki o seni bir heykeltıraş gibi hissettirir. Hatta bazen şizofrenik tandanslı davranışlardır bunlar. Yani anlatılan veya yazılan her şey aslında gerçek hislerin olmayabilir.

Görmek istediğim gibi her şey.
Yani söylemek başka, olmak başka...

yalçın.