30 Mart 2009 Pazartesi

Terörist Muamelesi!

Sabah erkenden uyandım. Sözde bir gün önce seçim sonuçlarını izlemekten dolayı çalışamadığım vizeme çalışacaktım. Olmadı tabi ki. Üç beş dakika göz gezdirdikten sonra sabahın altısında bloglarda sürttüm. Bir yandan da The Feeling çaldık son ses. Sözlükler okudum sonra. En çok da itü sözlük okudum*

Kalktığımı gören annemden yatmasını rica etsem de beni dinlemedi elbette. Saatler geçmekte içim daralmaktaydı. Tek çözüm otobüste çalışmaktı. Bu her zaman yaptığım şeydi. Yine olmasında bir sakınca görmedim. Bir saat süren bir yolda rahatlıkla C alınabilirdi. O da yüzde otuz etkili vize için yeterdi.

Otobüse binip notlarımı çıkardığım anda arka koltuğa kabarttığım kulaklarım seçim kritiklerine şahit oluyordu. Biz fazlasıyla mutlu ve huzurluyduk o konuda. Oy verdiğimiz eski rektörümüz rahatça kazanmıştı. Neyse siyasi muhabbete giremeyeceğim hiç. Yeterince sıkıldım çünkü. Msnde, facebookta ve türlü ortamda kişisel iletileri 364 gün ''aşkım nerde kaldın, çok koptuk yeaa, lan bi daha o kadar içmicem'' olan kişilerin siyasete soyunması fazlasıyla mide bulandırıcıydı keza. Ha o bahsettiğim kişisel iletileri yazanların yanına ''yok ölüm gününüze bakın, önceki hayatınızda neydiniz'' türünden testler dolduran arkadaşları da parantezin içine alabilirsiniz.Yalnızca mutlu olduğumu belirtip seçim beni teğet geçti diyorum.

Hem kırmızı koltuk muhabbetinden hem de otobüsün sesinden rahatsız olduğum için yol boyunca bana eşlik edecek olan Adele'nin kulaklarıma dolmasına izin verdim.

Okula vardığımda çalışmayan bir kaç insan olarak hiç tedirgin değildik. Seçim konuşmalarına ''Evet abi, he abi'' şeklinde dahil oluyordum. Derken sınavın test olacağı bilgisi geldi. O an yeniden doğdum sanki. Notların elimde durup, pencereden dışarı boş boş baktığım anlara üzüldüm. Ama faydası da oldu. Vize haftamı akıl sağlığımı bozmadan idame ettirebileceğim kadar yapmıştım.

Ani bir kararla, aslında Koray Bey'in gazıyla dalışa gitmeye karar verdik. Ekipmanlar hazırdı evde. Hemen alıp yola koyulduk. Su soğuktu ama elbiselerimiz olduğu için ilk birkaç dakikanın ardından üşümeyecektik. Keyifle üç saat kadar daldık. Havaların garip seyrinden dolayı doğru dalış gününü bir türlü tutturamamıştık. Özlediğim için sudan çıkasım gelmedi. Çıktığımda ise elinde taramalı tüfeklerle on kadar asker beni bekliyordu!

Dalış yaptığımız bölgenin yan tarafı askeriyeye ait bir yerdi. Defalarca orada dalış yapmamıza rağmen, tek bir uyarı dahi almamıştık. Yasak bölgeye giriş çıkışlar yapmışız sürekli.

Sudan çıkıyorsun ve karşında eli tüfekli on kadar asker hazır kıta seni bekliyor. Olanların nedenini onları görünce tahmin etmiştim. Yapabilecekleri şeyin üst sınırı üstümde başımda ne kadar malzeme varsa el koymak, üstüne de para cezası vermekti.. Olayı sakince anlattım, aylardır daldığımızı hiç kimsenin uyarmadığını ayrıca bölgede ne bir uyarı yazısı ne de denizde bir şamandıra olmadığını belirttim. Askerlerin hala vurun emrini bekler bakışları oldukça rahatsız etmişti beni. Bir yere varmayacağına adım gibi emindim ancak yine de gereksiz bir gerginlik yaratılmaktaydı. Neyse ki tekrarı olmasın ve burada dalış yasak sözünden başka hiçbir şey olmadı. Ben de zaten üç tür balığın yaşadığı bölgede dalmaya pek hevesli değildim.

Fotoğraf işine malum tatsız son yüzünden giremedik bir dahaki dalışa diyelim.

Denizde, duşta, havuzda çok uzun süre kalınca hani börtmek diye bir tabir kullanılır ya. Ellerim şu an öyle. Yarına kadar da kalır böyle. Ama bu dalış zevkiyle asla değişilmez. Bir de dalış sonrası içilen sıcak çayla.

yal..

Hiç yorum yok: