24 Ağustos 2008 Pazar

Sadece Bir Ay Değil

Bir ay daha geliyor. Hatta bir de mevsim. Kimileri için yeni başlangıç kimileri içinse tekrar edip duran zamanın yeni sıkıcı halkası.

Uzunca, kavurucu bir o kadar da yapış yapış günler geride kalmış gibi gözükse de birden çöken ve nefes almayı zorlaştıran kısmen de mutlu eden basık havalar hala üstümüzde geziniyor.

Eylül çok tuhaf gelir çocukluğumdan beri. Garip bir ay. Bana zamanı en iyi hissettiren ay. O saatsiz, haftanın hangi gününde olduğunu bilmeden yaşadığın anlar yerini birden büyük bir adaptasyon sürecine teslim eder.

İnsanlar doğrularını yanlışlarını en çok yaz aylarında değerlendirir. (Bilimsel değil tamamen izlenim.)
Yeni kararlar alınmış, değişim kadar köklü olmasa da mutlaka dönüşümler içerisine girilmiştir.
Eylül böylesine önemli bir başlangıç ayıdır işte.
Ve aniden gelir.

Umut ederek beklersin
Yorulmamayı dilersin.
Ağlayarak, sevişerek, kanatarak yaşayıp
Hiç ölmemeyi istersin.

Bir denizi, güzel bir kumsalı olan yerlerin en tatlı zamanları geldi diyebilirim. Tenimizde gezinen meltemin izinsiz içimize salınışında gözlerimizi kapatıp kimleri irdeleriz kimbilir.
Kimleri kendimizle yanyana koyup hayal ederiz!?
Ve kimler davetsiz dönsün isteriz?

Merak ediyorum bu mevsim kaç kez sıradan olacağız?
Merak ediyorum bu mevsim kaç kez sıfırdan alacağız?
Merak ediyorum bu mevsim kaç kez görmezden gelip susacağız?
Ve konuşanları hiç duymayacağız?

Su alıyor gemi, kaptan yalan söylüyor.
Her şey yanılsama, kim söyler ki aslında?
...

Beklemekle geçsin istemesek de bu hep vardı.
Bu mevsim de olacak sonrakinde de. ''Kendine ait olmak'' tek kurtarıcıdır belki de.

Biri çıksa gelse
Ne varsa silse
Aklımda.

Dinle: myspace.com/sixtyfivedaysofstatic

yalçın..

11 Ağustos 2008 Pazartesi

Zahir

Yine güneşli bir pazar günü
Kulağımda şehrin gürültüsü, yüzümde yansıyan gülümsemen
Çıkmışız sokağa, günün sonuna dek huzur veriyor.


Evde olmalı karanlık çökmeden, topladığımız papatyaları suya koymalı..
Çıkarkenki kavgamız unutturdu da yem verdik mi biz balıklara?
Tokken bile aç mıydı onlar ? Evet sen söyledin ya doymak bilmezler.

Biz farklı sanki !? Kim istemez ki fazlasını.

Karnaval var sanki dört bir yanda. Nefesim kesiliyor bu şehirde.
Yo yo hiç ilgisi yok seninle. Sadece bir kaç nemli satır.

Bana bıraktığın apaçık.

Şşsst. Kimse duymasın seni. Birazdan burası cehennem yeri.
Yabancılar geliyor, elleri gümüş duman kokulu. Bir meltem çıkıverse.
Alıp götürse her şeyi.
Hiçbir şeyin her şeyini.

Lalala lalalalala bir ev isterdin bahçeli; panjuru hiç sevmezdin.
Çok güneş isterdi tenin öyle de sıcaktı zaten. Bir de seni bana çekişi..

Ateşte kayıp, derisi yanık, kalbi sönük , bekler durur yağmuru.
Yanmakla kaybolur mu altının değeri ?
Silinir mi ki sarısı, aa sen zaten hiç sevmezdin sarısını.

Serinleten tutkuların vardı. Ayışığında denize girer dansederdin.
Dibe dalar çığlık atar, sonra kahkalarla gülerdin kendine.

Sen özgür, sınırsız ve cesur. Ben korkmaktan kaybederdim.


Bak yine geliyor karlar. Hatırladın mı geçen kışı? Battaniye altında.
Neydi o filmin adı? Hani senin ağladığın. Evet o Anna Karenina.
Aklında mı film sonunda dinlediğimiz şarkı?
Benim açıp sonra kapatmama izin vermediğin,
Dakikalarca bana sarıldığında çalan şarkı.

Nobody knows where you are, how near or how far. Shine on you crazy diamond.

Hadi hadi durma orda. Yaptın daha önce. Yine yap bizim için.
Bari son kez seviş benimle.


Ne olur durma orda. Gel dokun ruhuma.
Bari son kez yap bunu.
Sonsuza kadar yetecek şekliyle..


yalçın..